29 Haziran 2016 Çarşamba

Misafir Kalem: Küçük Prens Üzerine Notlar


En son ne zaman bir çocuk kitabı okudunuz? Bi düşünün.. Ve cevabınız "Uzuun zaman önce"yse eğer, hemen bi taneyle başlayın. İyi geliyor hakikaten insana. Anavatanımız ya hani çocukluk, hep dönmek isteyişimizden belki.. Belki masumiyete olan özlemimizden, kimbilir? Sebebi her ne olursa olsun, aslında hepimiz içindir ve iyi gelir bize çocuk kitapları.

Belki de ilk aklımıza gelen çocuk kitabı Küçük Prens'tir. Neden severiz Küçük Prens'i? Siz düşünedurun, ben sizlere bi arkadaşımın* penceresinden anlatayım Küçük Prens'i.. Buyrunuz :)

"Küçük Prens, bir çocuk kitabı olarak literatüre geçmiş olsa da, daha çok yetişkinlerin okuduğu bir kitap olmuştur. Nedir Küçük Prens'i bu kadar ünlü ve özel yapan? İlk bakışta alelade bir çocuk kitabı gibi görünse de, kapak resminden başlayarak yetişkinlere pek çok mesaj iletir ve asıl kendine hedef kitle olarak seçtiği çocuklara da fark ettirmeden hayatta neyin önemli ve anlamlı olduğunun tohumunu, daha sonra ruhlarında filizlenmek üzere atar.

Bu kitap baştan sona bilinçaltına gönderilen mesajlarla doludur aslında. Mesela "Küçük Prens", bu kitap için rastgele seçilmiş bir isim değildir. Bu isim, kahramanının prens olmasından kaynaklanmaz. Her insanın kendini değerli hissetmesine bir atıftır bu. Çocuklar kendi dünyalarının hakimi ve hükmedicisidirler ve dışarıdan müdahaleyi kabullanmezler. Ancak, biz onlara itaat etmeyi öğretiriz. Daha çocuklar doğar doğmaz, onların sonsuzluk kadar büyük dünyalarına sınırlar çizmekle meşgul oluruz. Yazarın ilk bilinçaltı mesajı, "Çocukların kendi dünyalarının prensi olmalarına izin verin" olabilir mi?

Daha sonra eserin kapak tasarımı da rastgele  çizilmemiştir. Küçük bir çocuğun küçük gezegende yalnız duruşunu ve gezegen üzerindeki birkaç küçük yanardağ ile bir ağaç ve birkaç çiçeği resmeder. Kitap kapağının bilinçaltımıza gönderdiği mesaj: "Mutlu olmak için o kadar da çok şeye ihtiyacımızın olmadığı" olabilir mi? Her insanın kendi kabulleri ile kendi dünyasında mutlu olduğu/alabileceği gerçeğine bir gönderme değil midir?

Herkesin kendisini, kendisi olarak kabul ettiği ayrı bir dünyası vardır ve orada kalabalığın içinde olduğundan daha mutludur. Onu mutlu yapansa; sahip olduğu araçlar değil, kendi olabilme ve kendi olarak gerçekleştirebileceği amaçlarıdır.

"Küçük Prens" ile ilgili pek çok şey yazılabilir, onun felsefi temelleri üzerine analizler yapılabilir. Ancak bu kitabı çekici kılan, biz yetişkinlerin farkında olmadığı ancak bilinçaltımızda hep yaşayan mutlu ve özgür olma arzumuzdur.

"Küçük Prens" içinde yer verdiği; hükümdar, sarhoş, kendini beğenmiş, fener bekçisi ve coğrafyacı tiplemeleri ve bunların yaşadığı kendilerine ait dünyalarındaki yalnızlıklarına vurgu yapar. "Yalnızlık yetişkinlerin ortak kaderidir" der sanki. Çünkü yetişkinlerin etraflarına güçlerinden, işlerinden, bilgilerinden ve egolarından ördükleri aşılmaz duvarlar vardır. Bu duvarlar, etraflarındaki farklı dünyaları görmelerini engellediği gibi, sınırlarını aşıp hayal kurmalarını ve dolayısıyla mutlu olmalarını engeller.

Küçük Prens'in satırları arasında okunan, onun yetişkinliğe açtığı savaş değildir; kitap, yetişkinler ile çocukların dünyasını birbirine bağlamaya çalışır. Sonuçta her yetişkin çocuk olmuştur ve yetişkini daha önce yaşadığı, olduğu, doğduğu ve şu an yetişkin olarak var olmasına hazırlayan dünyaya, çocukluğuna çağırır. Her çocuğun doğuştan getirdiği potansiyellerin, yeteneklerin, yetişkinler dünyası tarafından yok edildiğini haykırırır yetişkinlere.

Küçük Prens, çocuklara yazılmıştır, ancak bir yetişkine ithaf edilmiştir. Onun da bir zamanlar çocuk olduğu hatırlatılarak. Biz yetişkinlere; yetişkin sorumluluklarını unutmadan, ihmal etmeden nasıl çocuk yönlerini canlı tutacaklarını gösteren bir kılavuz gibidir "Küçük Prens". Buna bakarak, mutlu olmak için çok şeye ihtiyacımzın olmadığını çocuklardan ve çocukluğumuzdan öğrenebiliriz. İşte o zaman gözlerimizin (akıl ve mantık) gördüğünden çok daha farklı bir dünyayı kalplarimizle (sevgi, hikmet, yaratıcılık) görebiliriz. Gözlerimizle gördüklerimizin yalnızca görmemiz istenilen yalın, soğuk, tekdüze renksiz bir resim olduğunu kalplarimizle gördüklerimizin ve hayallerimizin ise hakikatin ta kendisi olduğunu, çocukça (özgür ve özgün) bakabilmeyi öğrendiğimizde anlayacağız.

Küçük Prens, bizi çocukluğun bu büyülü dünyasına çağıran bir elçi gibi okunmayı bekliyor. İyi okumalar..."

 *Bilal Eraksoy'a teşekkürlerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder